Bak Postacı

Araçtan indi, sürgülü arka kapıyı her zamanki hareketleriyle açtı. Onlarca kutu, evrak arasından bu sokakta yaşayan o insan için olanı buldu. Kapıyı kapattı, etrafına bir göz attı.  Demek burada yaşıyordu. Nereden baksan beş-altı sene oldu görmeyeli diye düşündü. Zaman değiştirmemişti onu. Öfkeliydi belki o zamanlar, şimdi dinmişti.

Üç katlı binanın ikinci ziline basmak için hazırlandı. O tanıdık ismi aradı. Yoktu. Yerine mavi gömleği ve siyah ceketiyle sabahın erken vakti arabasına atlayıp işine giden tıraş kokulu bir adamın ismini gördü. İsteksizce bastı. Bir süre ses gelmedi. Sonra açıldı otomatik kapı. İlk adımın apartman boşluğundaki tok sesi, bir kız çocuğunun sevimli sesine karıştı.  
-          Kim o?
Cevap vermeden tırmandı merdivenleri.
-           Kimmiş kızım?
Onun sesiydi. Durdu. Yutkundu. Bir adım daha, yavaşça devam etti. Ufak sohbetini dinledi küçük kız ve annesinin. Kata vardığında şapkası yüzünü örtüyordu. Mesafeli bir sesle doğrudan konuya girdi.
-          Bir imza lütfen.
Küçük kız merakla inceliyordu yüzünü. Belgeyi teslim ederken bakamadı, teşekkür eden sesinin sıcaklığı kalbini delip geçti. Yalnızca küçük kıza gülümseyebildi.

Apartmandan çıktı. Kahverengi çok cepli bir pantolon, üzeri logolu bir ceketi ve şapkası vardı. Biraz ter kokuyordu. Arabasına atlayıp işine gitti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kültür Sanat Kokan Twitter Hesapları

Prag'da 4 gece nasıl olmalı!