Kayıtlar

Aralık, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bak Postacı

Araçtan indi, sürgülü arka kapıyı her zamanki hareketleriyle açtı. Onlarca kutu, evrak arasından bu sokakta yaşayan o insan için olanı buldu. Kapıyı kapattı, etrafına bir göz attı.  Demek burada yaşıyordu. Nereden baksan beş-altı sene oldu görmeyeli diye düşündü. Zaman değiştirmemişti onu. Öfkeliydi belki o zamanlar, şimdi dinmişti. Üç katlı binanın ikinci ziline basmak için hazırlandı. O tanıdık ismi aradı. Yoktu. Yerine mavi gömleği ve siyah ceketiyle sabahın erken vakti arabasına atlayıp işine giden tıraş kokulu bir adamın ismini gördü. İsteksizce bastı. Bir süre ses gelmedi. Sonra açıldı otomatik kapı. İlk adımın apartman boşluğundaki tok sesi, bir kız çocuğunun sevimli sesine karıştı.   -           -  Kim o? Cevap vermeden tırmandı merdivenleri. -             -  Kimmiş kızım? Onun sesiydi. Durdu. Yutkundu. Bir adım daha, yavaşça devam etti. Ufak sohbetini dinledi küçük kız ve annesinin. Kata vardığında şapkası yüzünü örtüyordu. Mesafeli bir sesle doğrudan konuya girdi

28 ARA PAZ PAZ MÜZ

Merhaba, iyi pazarlar. Ben buralardayım. Spotify'ı fulledim, siz de verin 10 lira para mı bu devirde. Gideyim bir kahve koyayım. Çağrı evine dön artık. Özledik.  Ben buralardayım bu  gece, sorusu olan sorsun. Sonra vay efendim kem küm yok. Şarkılar da bu aşağıdakiler. Kadın sesi güzel. Duymak için kavga bile ediyoruz bazen. Yalan mı? Gideyim bir kahve koyayım. Kadın evine dön artık. Özledim.

Pasolig'e hayır!

Sağ tarafta çok iyiydi, övünmezdi ama biliyordu. Tazı derlerdi ona. Takım ataktaydı sağda yerini almıştı yine her zamanki gibi. Delicesine bir gayretle koşuyordu, koşmuyor adeta kaçıyordu. Kaçmıyor adeta uçuyordu. İşte en iyi duran top kullanan oyuncusu serbest vuruş kullanıyor takımın. Ne büyük şans. Gerildi, vurdu… Az farkla, kafası ellerinin arasında onun da. Kendi kaçırmış gibi üzüldü.  Ne çok yoruldu bugün ama değiyor doğrusu, neredeyse öne geçecekler. Bir atak daha. Tecrübeli hücum oyuncusu direğe attı bu defa. Birazcık daha şansa ihtiyaç var diye düşündü. “Olsun!!” diye bağırdı, kendi coşkusunu yansıtmaya çalıştı. Tribünler de sanki bu günü beklemişlerdi. Bir saniye olsun oturmamışlardı. Gelecek zaferin şarkıları başlamıştı şimdiden. Buna bayılıyordu, yüzlerce insanın yürekten bağırışlarının titreşimini boğazında hissetmek çok güzeldi. Son bir atak daha. Maç bitti. Çok çalışmışlardı bugün. O da. Hak etmişlerdi galibiyeti, yüzünden okunuyordu her bir taraftarın haksızlığa

Esin

  Bu sabah saat 8 de kalktım    Kırım tatarlarını aratmayacak çekiklik ve yumukluktaki gözlerimin açılabilmesi için her sabah olduğu gibi iki avuç terkos suyunu yüzüme vurmam şarttı.    Banyodan çıkarken kapının üzerindeki oyuntuda birikmiş tozları fark ettim. Annem haklıymış kapılar silinmeli dedim içimden.   Mutfağa gittim. Aromalarına göre ayrılmış kahvelerin arasından en dandiğini seçip demledim. Acı kahvenin kokusu burnumu yakıp ciğerlerime doldu. Tam o sırada ocağın üzerindeki salça lekesi çekti dikkatimi. Hemen ıslatılmalıydı. Kurursa ovala ovala çıkmazdı. Küçük esin bu sabah formundaydı.  -İçimdeki küçük esin arada sırada hortlayıp aklımı almasıyla meşhur bir anne prototipidir. -   Kahveyi içince enerjiye doyan beden ve gazı alan beyin sıkıntı içinde kendini banyoya attı. Temizlik malzemelerinin boy sırasına dizildiği kutudan yüzey temizleyici ve mikro-fiber bezi kaptığı gibi de kendini kapıları pırkalarken buldu. Beş kapılı minik ev. Nasıl bir mimarsa 50 metre

Düzeltme ve Özür

Merhabalar. Dün yazımın altına Çağrı ile ilgili şaka amaçlı bir yazı yazmıştım ama komik olmadığı için kimse gülmemiş. Öncelikle orada kesinlikle bir eleştiri yok. Fotoğrafların kimisinin daha büyük, kiminin daha küçük olması ve kullandığı puntonun her zamankinden farklı olması nedeniyle takılmaya çalışmıştım. Bunu aramızda geçen günlük dil tadında yapma cesareti göstermemin nedeni ise sitede biz bize olduğumuzu düşünmem ve dışarıdan takip edenlerin sayısının az olduğunu tahmin etmemdir. Bu vesileyle bu durum konusunda da yanıldığımı sitenin istatistik kısmından bakıp öğrenme fırsatı buldum.  Durum bizi aşmış. Söylemeye çalıştığım, yazının içeriği ilgi çekici ve benim de işime yarayacak gibi görünüyor. Beni bilen bilir bir kızla hiç konuşmadan üç dört sene sevdiğim olmuştur. Üstelik bu süre boyunca kullanmadığım organlar hala çalışıyor. Dilim gibi. Söylemeye çalıştığım, en sıkıcı, duyguların en sıradan yaşandığı günlerde blogu açıp bulunduğum ortamdan uzaklaşıyor ve farklı şey

Yeni Yılın Kazandırdıkları

Resim
Kendimi bozmadığımı göstermek için her yeni yıldan önce tüm entelektüel birikimimi bir kenara bırakıp tombala oynarım. Bozuk paralar hazırlanır, numaraların altındaki çizginin varoluşu büyük bir ciddiyetle sorgulanır, numaraların duyulamaması gerekçesiyle sağa sola bağırılır, bilinen plaka numaralarıyla hava atılır ve numara kaçıranların sorunlarıyla sabır sınanır. Bildiğimiz tombala. O akşam da yılbaşına daha bir haftadan fazla olmasına ve gece otobüse binecek olmama rağmen, oyunu çok iyi okumam, bileklerimin yatkınlığı ve daha önceki senelerden geliştirdiğim stratejilerin de verdiği güvenle ikna oldum oynamaya. Bu numara da sürekli çıkıyor, şu numara küfür yiyor, önümdeki 5-10 kuruşlardan oluşan birikinti gel-git yapıyor derken oyun biter gibi oldu. Oyunu biraz önde bitirmemin getirdiği hakaretlerle, masadan kalkıp çantamı hazırladım. Her şeye rağmen beni otobüse bıraktılar. Ancak o zaman oyunu ne büyüklükte kazandığımı hesaplamak için bir fırsat bulabildim. Tamamı bozuk paralar

Sabah

Resim
Uyandı. Saat 5:45… En azından geceden hazırdı giyecekleri: beyaz tişört, üzerine V yaka bir kazak, açık kahverengi bir pantolon, koyu kadife ceketi. Kahve makinesini çalıştırdı. Mavi ışık yanıp söndü. Kapı koluna dayanıp döndü, çıktı. Yüzüne su vurdu. Sanki bilerek vurmuştu. Sinirlendi. Hırsla fırçaladı dişlerini. Aynaya baktı. Saçını görmek için biraz eğildi. Her zamanki hareketleriyle düzeltti. Buzdolabını açtı, kapattı. Bunu sevdiğini düşündü. Raftan bir fincan aldı, biraz süt belki? Alırdı. Uyandığı yere döndü. Sabahları elindeki bu sıcaklığı severdi. Perdeyi açtı, pencereyi de. Sandalyesine oturdu, kahvesini içerken boş yola baktı bir süre. Bir köpek havladı uzaktan. Sanki bilerek havladı. Sinirlendi. Hırsla baktı saate. Kahvesini bıraktı, hazırlandı. Evden çıktı. Bir süre yürüdü ve durağa vardı. Herkes kahvesini içip çıkmış diye düşündü, durakta insanlar vardı.  Ceketinin cebinden paketi çıkardı, bir sigara yaktı. Bunu sevdiğini d

Altyapı Sorunu

Taksiden indiğinde ıslaktı.  Taksileri bile ıslaktı bu şehrin zaten . Yollar ıslak, kaldırımlar ıslak. Aceleyle yürürken telefonu çaldı. Tam da sırasıydı! Telefonu sıkıştırıp boynuna sakin tavrıyla cevapladı, elleri çanta doluydu. “Efendim?” Karşısındaki ses robotikti. Birkaç saniye dinledi. Duymadı. Kapattı. Aptal reklamlar diye geçirdi içinden. İçinden geçerken ufak bir su birikintisinin, yüzüne düşen saçı eliyle yana aldı. Cebini karıştırdı, kenarları yırtıklı kâğıttan peron numarasını buldu. * Numarasını buldu rehberde nihayet. Ne çok olmuştu onu aramayalı. Haksızlık ettiğini düşündü. Haklıydı da. Ne demeye kızmıştı bu kadar sanki? Yeni bir heyecanla yeşil renkli tuşa bastı. Telefon uzun uzun çaldı. Sinirliydi telefonu açan ses bu defa. “Efendim!!” Ne çok olmuş diye düşündü hasretle. Konuşamadı. Denedi. “Merhaba…” * Eli ayağı boşaldı. Bulduğu ilk koltuğa özlemle oturdu. Bir miktar sessizlik sürdü. “Gidiyorum ben” diyebildi. * Gidiyord

Birer satır hoşluk bıraktım buraya

Resim
Ya bu şimdi saçma olacak da.  Şey yani... Adamlar yapmış cidden, bunlar yüzünden kelimelere ihtiyaç duymuyorum.  "Seni seviyorum" değil de araba alsak birbirimize diye düşünüyorum. Sonra bakıyorum, i20 araba değil ki... Üzülüyorum. Bir stepne yakıyorum... Yakmayı da bilmem ki; içime de çekemiyorum.  ... Kaç akçe eder bir araba... Kaç akçe... Kaç orkide yaprağı sığar gönlümün torpidosuna? Ya da kaç. Nasıl olsa yok araban. *: Birer satır atlayarak yazdım ben bunu. Yani satır atlamış olmalıyım. Yoksa böyle bırakmazdım. 

Felsefenin Temel Sorunu

Resim
Bir süredir iş aradığım artık bir sır değil.  İş görüşmelerinde edindiğim tecrübeleri kendime saklayamayacağım ise bir gerçek. Konuya bir iş mülakatında olmaması gereken nedir temel sorunsalıyla başlayacağım. Bir çoğunuzun tahmin ettiği gibi cevap insan kaynakları uzmanı. Peki, kim bunlar? Eli kalem tutan herkesin göreve çağrıldığı ve gelin şu okumuş gençleri bağrımıza basalım parolasından yola çıkarak kurulmuş güzide bir tarikat olduğu en güçlü varsayım. Yeteneklerine gelince kahve içip sandalyede sallanmak suretiyle iki işi rahatlıkla bir arada yapabiliyorlar. Buradan beyinleri üzerinde tam hâkimiyete sahip olduklarını çıkartabiliriz. Bir diğer sıradan insanlara bahşedilmemiş özellikleri ise, özgeçmişiniz üzerinde ellerindeki kurşun kalemi kullanarak karakterinizi düzeltebilmeleri.  Bunu yapabilen bir insanın toplumda herhangi bir sorun yaşaması mümkün olmadığı gibi yapacakları evliliklerin de yüzyıllarca süreceği tahmin edilmektedir.  İş görüşmeleri sırasında adaya sorulan birbirin

14 ARA PAZ PAZ MÜZ

İyi pazarlar, Bu gece tez yazacağıma tam 5 tweet attım, 6 kere gözüme su sürmek için tuvalete gittim, 4 kere kahve içmek için makinenin yanına gittim (sonuncuda bozuk paramın bittiğini fark ettim), 2 şişe su içtim, bir kaç kere hapşurdum, yarım paket peçete sümükledim, sonsuz dakika üzüldüm, 2 dakika güldüm, bir tane yerli grup keşfettim ve 50 dakika onları dinledim. Siz 20 dakika dinlemişsiniz çok mu! +BONUS Geçen hafta için; "hocam vallahi yaptım ödevi, sabah çantama koymayı unutmuşum."