Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Prag'da 4 gece nasıl olmalı!

Resim
Bu aralar yoğunum.. Yoğun derken öyle böyle değil.. Fena yoğunum.. Yorgunum da üstelik.. Hayat yordu beni gibi klişe, büyük laflar edecek değilim. Yorgunum çünkü bir şeylerin başlangıcı yorucu oluyor. Neyin başlangıcı falan, sallayın o kısmı. Şimdi ben bu yazıyı neden yazıyorum, öyle içimden geldi. Bir de Cuma günü İsveç'e uçmuş ve bugün Türkiye'ye dönmüş olacaktım (sevdiceğimle) ama uçak biletini yaktık, yandı bitti kül oldu. Madem gezemedim göremedim, o vakit geçmişte gezip gördüklerimden yazayım dedim. Keyif alırsınız belki diye..  --Okuyun valla keyifli :) Şimdi... Genç arkadaşlarım ve 25 yaş sendromlu arkadaşlarım, bir de benim gibi 30'una çeyrek kalmış, yaşlandığını sananlar çetesi. Durum, tam olarak şöyle... Bugün ki gezimiz Prag'a olsun... Benim en sevdiğim şehir, Çek Cumhuriyetinin güzide ili.. PRAHA - PRAG - PRAGUE Kışın Prag Rengimiz gri, ruh halimiz gotik, kültürümüz pagan, içimiz sıcak, montumuz kalındır Prag'da. Öyle kalın dediğime
Benim canım yanar gardaş. Hem de nasıl yanar içerden içerden. Söyleyemem de. Ölürüm biraz.  Acı aşırıya kaçtığında ayakta kalabilmek için biraz ölmek gerekirmiş.  Bu kadar kolay değil ya. Hiç olmadı. 

Days of our lives

Resim
 Bugün günlerden salı. Son bir kaç günün aksine içimde isyan olarak ortaya çıktığını düşündüğüm bir sakinlikle uyandım.   Hava puslu bu aralar. Her ne kadar alıştığım yazları özlesem de, doyamamış hissetsem de, eylülün sevdiğim zamanlarına geliyoruz. Henüz sıcağından vazgeçmemiş tenimde rüzgarı, bulutların grisini hissetmek hoşuma gidiyor. Bu yüzden ne kadar üşüyeceğimi bilsem de yatak odamın camını açık bırakıyorum yatarken. Uykunun getirdiği sıcaklıktan ayılırken soğuk hava yanaklarımı karıncalandırıyor. Bu da beni sapıkça mutlu eden gündelik zevklerimden sayılabilir.   Geç kaldım yine bu sabah ama bu bende ne bir telaş, ne de bir hata yapmışlık duygusu uyandırmadı. Zaman mefhumum bana ait bugün. Kimseyi ilgilendirdiğini düşünmüyorum. Yatağımda yavaşça doğrulup, sanki sıcaklığını test etmek için suya uzanır gibi parmak uçlarımla dokundum zemine.(Benim küçük enteresan mutluluklarım).   Ayılmam gerekiyordu. Kendime göre fazla sakindim. Yüzüme vurduğum soğuk su da beni kendime get

Süper babane

 Neriman hanım. 90 yaşında. Zamanında 1.50 olan boyu yaşla beraber biraz daha eğrilmiş, küçük elli, küçük ayaklı, büyük hanım.   Kendisi babanem olur. Ben de bayram sonrası babanesini ziyarete gelen bir hayırlı kırmızı başlıklı kız.  Ancak kendisini ihmal ettiğimi düşünüyor olacak ki duvardan duvara vurdu beni az önce pamuk babanem.  Önce babamla başladı: -Ali? Yaşlandın mı sen? (Ali 59 yaşında) - Yok anne aynıyım işte. (Ali daha bayramda annesinin elini öpmeye gelmiş mevcut yaşından haberdar etmişti oysa) - Yok yok bir sırtın eğrilmiş senin.  - ?!! (Zavallı ali)  - Sen de bana benzedin Ali. Saçların ağarıverdi hemen. Yüzün çöktü. O pufur pufur saçlar püf. Yok. Gitmiş. E. Buna da şükür napıcan.  - Kilo da almışsın.   Güldüm babamın o haline. Gülmez olaydım. Nereden bileyim ibreyi bana doğrultmakla kalmayıp kafamda paralayacağını? NEREDEN BİLEYİM? - Pınar. Tatil yaramış sana. Yüzün güzelleşmiş. Dışarı çıkamadın heralde güneş falan da göremedin.   Gün yüzü görmemi ister esasen. Bu uv ışı

Nefes

Saat 00.17 Yatağın serbest kenarında dizlerine sarılmış oturuyordu. Koridorun sonundaki ardiyenin ışığını açık bırakmıştı, her huzursuz gecede yaptığı gibi. Babasının aldığı gece lambası belki huzursuzluğunu farkeder diye dokunmazdı ona böyle akşamlarda. Ne de olsa babasının kızıydı, eğer bir gün burnu düşerse, gerekirse herkesi burunsuz doğduğuna ikna eder, yine de olanları saklamaya çalışırdı.  Günlerdir konuşmamışlardı. Bu nasıl bir uzaklaşmaktı? İşin kötüsü insanlar uzaklaşırken veda etme girişiminde de bulunmuyorlardı.   Daha sıkı sarıldı. Ah şu dizlerde de bi çift kol olsaydı. Bi sarılsalardı.  "Ne dizi be?!"dedi içindeki ses. "Dizin sarılsa bu sinirle onun kollarını kırardın  sen." Haklıydı.  O sarılsındı.  Bir şeyleri yeğlemek konusunda hırçındı. Hele ki onun yerini tutmaya kalkacak her şeye düşmandı.  Zamanın muhasebesini yaparken gelmişti yine bu hale. Bir insan geçirdiği zamana hem bu kadar hayran kalıp hem de nasıl bu kadar takılabi

12 TEM PAZ PAZ MÜZ

Resim
Merhaba çok sevgili dostlarım, uzun zaman oldu görüşemedik. Hayatın yeni bir dönemi, yeni bir iş, yeni bir şehir, yeni bir ev, yeni insanlar… Ev kurmak zor, bilen bilir; az kullanılmış L koltuk (bir kaç yerinde sigara yanığı var), sadece 7 ay kullanıldı-marangoza özel sipariş edildi gardırop (kapakları kapanmadı), "abi bu makina bosch sorun olursa benim teknik servisim var hemen baktırırım" çamaşır makinası(15 adet tişörtler acaba temiz mi tedirginliği ile koklayarak işe gidilen sabah), yok efendim zigon takımı(pazarlık payı vardır) derken ikinci eli, şöyle bir elimden geçirdim.  Bitti mi, hayır. Perde şu renk mi olsa bu renk mi olsa, (cenaze yeşili oldu), e yemeklik alışveriş yaptım(evde ocak yok), ulen servisin güzergâhı akşamkinden farklıymış (servisi 3 gün üst üste kaçırdı) bu koltukta uyunur birkaç gün (omuriliğine saplanan demirle uyandı) gibi farklı bir dönem yaşanmaya devam ediyor. E keyfim yerinde bunlar haricinde umarım da olmaya devam eder. Sizin de olması dil

Uyantı

Salı  Ne biçim gündür şu salı. Pazartesiden kopmuş cumaya uzak. Hoş cumanın da bi numarası yok aslında. Cumartesinin hayali mutlu eden.  Saat 06.59 "Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir örümceğe dönüşmüş olarak buldu..." Oysa gözlerini her sabah olduğu gibi alarmın ilk vuruşundan saniyeler önce açmış, adeta sevgilisinin uyanışını görmek isteyen bir aşık azmiyle dijital ekrana bakıyordu.  Acı bir çığlıkla uyandı sevgili. Tuttu hemen ve yapılması gereken her şeyi ışık hızıyla yaptı.  E onca sabahın hatrı vardı. Ya ne yapacaktı? "Geçti" dedi yatakta doğrulurken. "Sabah oldu ve ben uyandım.Yanındayım." Sakinleşti sonra zaman. Hatta soğuk suyu yüzünde, süzüldüğü yere kadar dirseklerinde hissettiğinde, kahve makinesinin yaydığı koku burnundan ciğerlerine yürüdüğünde adeta durmuştu zaman. Görmeyince bilmezsin ya hani. Öylesine durdu işte.  Giyinmek için yatak odasına döndüğünde tekrar baktı saate. Bıraktığı gibi. Bırak

Tatlı Tatlı Pazarlamak

Resim
Merhabalar. Yaklaşık yüz yıldır yazmadığımın farkındayım. Bu yüzden önce aramıza giren mesafenin bir kısmını çıkartmak niyetindeyim. Özür niteliğinde şu şarkıları şuraya bırakıyorum. Aslı’nınkilerin üzerine cila yaparsınız. Küvette muhteşem pazar kahvaltınızı yaparken filan dinleyin. Çünkü bunu hakeediyorsunuz. Asla vazgeçmeyin . İkinci konu biraz daha ciddi ve benim kadar sizi de ilgilendiriyor. Cumartesi günü hava ne olur? Şort mu giysem, mont mu giysem? gibi soruları unutun. Gezegen sahaf sizi tamamı kapalı alanda yapılan kitap mezatına davet ediyor. Hırs, rekabet, entrika hepsi iş hayatından sonra ilk defa burada. Kitaplara yüklenen fazlaca duygular, sahaf kültürü, literatüre kazandırılan yeni deyimler. https://www.facebook.com/gezegen.sahaf?fref=ts Biraz daha ciddileşelim derdimiz anlaşılsın. Gezegen sahafta, her cumartesi günü basımı olmayan ya da basımı olup da uygun fiyata alabileceğiniz kitaplar açık arttırma ile bizlerle buluşuyor. Birçoğu demirbaş olan kal

Yoo sıkıldığımdan değil

... Şişmiş şişmiş uyuşturucudan, ne hale gelmiş bak suratı.  Daha üç sene önce böyle miydi bütün hatları kaybolmuş çocuğun.  ... Ne biçim aşkım demek be o. Hiç yakışmıyo ağızlarına. "Eşkim".  Basa basa söyleyeceksin o "a"ları "ı"ları. Öyle ince sesli geven geven aşk mı olur. Boşuna mı sert sessiz pes ünlü seçilmiş o harfler.  Sinirlenmedim tabi ki. Ne sinirlenicem dizi işte. Komşunun kızı bile dizi oyuncusu olmuş. Eşki anlatacakmış bize.  Ben de olucam inşallah bi şeyler. Olduklarımı olduramadığım bi dönemdeyim sadece. Merkür içine kaçmış diyordu geçen pazar gazetede. Ben öyle anladım en azından.  Hem bak mira ile yamanın da eşkine reklam soktular. Merkür bi bana gerilemiyor ya.  Son söz olarak umarım sizi sıkmıyorumdur ama, bu pazar bekledim sizi kuzum. Ses vermediniz bana. Merkür de alınmış. Haberiniz olsun. 
Deli Dimitrinin fırınından sola dönünce çay bahçesinin tentesinin altında görünüyordu deniz. Kim delirtmişti bu Deli Dimitri'yi? Oysa ne kadar içten bakıyordu gözleri. Ne kadar uysal.  Sola döndü. Çay bahçesinin dalga kırana doğru koyduğu masalardan birine oturdu. Bahçe boş sayılırdı. Arka masasında oturan yaşlı adam dışında kimse yoktu. Selam vermişti adam ona. Ancak o adamın ne adını ne lakabını bilmiyordu.  Küçük bir balıkçı köyüydü burası. Herkesin bir adı bir de mutlaka bir lakabı vardı. Kendisinin ise adı denizmiş lakabı ise melì. Kreteli ibrahimin kucağından indirmediği torunu Melì.  Güneş batmaya hazırlanıyordu. Güneşin de bağrına kan oturur gitme vakti geldiğinde derdi annesi. Güneşin kanı denizi de boyuyordu bu köyde.  -Çay? -Evet büyük.  Ne kadar çok fotoğrafı vardı bu çay bahçesinde. Annesi ölmeden önce tarihlere göre dizmişti hepsini. Belki hatırlar umuduyla. Sırayla eksilmişti masanın etrafındakiler. Önce kucaktan inip koltuğa tek başına otur

Perde Arkası

Resim
Sabah kalktı. Ne yapacağım diye düşünmedi.Soğuk suyun altında hızlandırdı duygularını. Kurtulmak istedi dünden. Gitsin istedi akanla. Sevmediklerinin üzerinde bıraktığı koku. Karıştı hepsi tek oldu istenmeyen. Yeni, daha ferah bir gün diledi duş jeli. Kız gibi yazar oldu. Sıyrıldı dün okuduklarından. Çıktı bornozuyla. Kahve koydu. Bu kez sevdikleri için sevdiği koku. Hatırlamaya çalıştı en son ne zaman uyumak için onun kokusuna ihtiyaç duyduğunu. Çok olmamıştı. Peki şimdi niye duymuyordu? Onu daha az özlediği için kendisine kızdı. Zaten tercihten bağımsız devinim. Zaman bile sabit kalıyor bazı gidenlerin yanında. Ekmeği de kızdırdı. Tıpkı ona yaptığı gibi. Kahvesini aldı. Baharı da çağıracaktı gelsindi artık. Özlemişti sıcaklık hissi uyandıran her şeyi. Bir kahve daha aldı.Bu sefer ilki kadar hoşuna gitmedi. Açlığını ilkinden daha çok hatırlattı. O zaman ekmeği anımsadı. Sadece kısa bir an. Kendisine iyi geleceğini biliyordu.
    -Hadi kalk. Annen gelmeden pazara gidelim. Kadın işten gelecek sevinir biraz.   Sevinirdi de. Annesi küçük şeylerle mutlu olabilen bir kadındı. Kendisi ise en küçük şeyleri büyütebilecek bir ruh hali içinde en güzel miskinliğini giymiş, üşengeçliği ile birlikte on yıl öncesinin dizilerinden birini izliyordu. Neden daha önce izlediği şeyleri tekrar tekrar izlediğini soran komşulara babası; “Yeni senaryolara şaşırmaya bile üşenir çünkü benim kızım” diyordu.   Haksız sayılmazdı. Hatta tamamen haklıydı. Başkası tarafından yazılmış ve daha sonrasında kendisi tarafından öğrenilmiş sonlar ona kendini huzurlu hissettiriyordu.   27 yaşındaydı babasının evinde çocukken tepesine çıktığı koltuğun çiçekli minderinde sanki zaman hiç geçmemiş, yaşadığı hiç bir hikaye bitmemiş gibi oturmak istiyordu. Yaşadığı şeyleri hissettiklerini kimseyle paylaşmayan, mutsuzluğu paylaşmak konusunda da tıpkı mutluluğunu reklam etmek kadar bencil davranan biri olmuştu her zaman.     -Hadi hazır