Frida

Bir yirminci yüzyıl popüler kültür ikonu haline gelen ressam, resimlerinin yanı sıra inişli çıkışlı özel yaşamı ve politik görüşleri ile tanınır. Sanatı, sürrealist olarak tanımlanmışsa da kendisi bu tanımı reddetmiştir.

(Yazar burada iniş çıkış derken Diego’dan bahsetmektedir.)

Özel yaşamının ötesinde başına gelenler de bir dram yumağıdır. Frida altı yaşındayken çocuk felci geçirmiş ve bunun sonucu bir bacağı sakat kalmıştır. Küçük Frida’nın artık yeni bir sıfatı vardır; “Tahta Bacak Frida”. Ancak Frida zamanının kardelenlerindendir ve dönemin en iyi eğitimini veren okullarından birine giderek sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönelir.

Yaşı 18’e geldiğinde talihsiz serüvenler dizisinin diğer ayağına geçilmiştir. 17 Eylül 1925 (Bandırmalı kardeşlerime buradan kokulu öpücükler gönderiyorum.) günü okuldan eve dönerken bindiği otobüse tramvay çarpar. Kaza sonucu tramvayın demir çubuklarından biri Frida’nın sol kaçasından girip rahmini de parçalayarak leğen kemiğinden çıkar. Kazadan sonra Tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçerken ömür boyu dinmeyecek olan omurga ve bacak ağrısı ile yaşama devam etmek zorunda kalır.

Kazadan bir ay sonra hastaneden çıkabilen Frida, ailesinin teşviki ile acısını unutmak sıkıntılarından kaçmak için resim yapmaya başlar. Yattığı yerden tavandaki aynaya bakarak oto-portlereler yapar. Yürümesi ise 1927 yılını bulur.

Daha sonra ne oldu derseniz, sonrası Diego. Frida Diego’yu çok sever, Diego Frida’yı çok aldatır. Ayrılırlar.

Serüven dizimizin diğer bir  etebında ise çocuk felci dolayısı ile sakat kalan bacağı kangren sebebi ile 1953 yılında kesilir.

Olaydan bir sene sonra 1954 yılında akciğer embolisi teşhisi ile Frida son nefesini verir. Tabiri caiz ise bunca badire sonucunda Frida’nın ciğeri solmuştur.

Arkasında ressam olmasından mütevellit bir çok eser ve Diegoya yazdığı aşk mektupları,yukarıda değinmediğimiz politik yaklaşımlar olaylar vs ve bir de günümüzde kendisine hayran olan ama çoğunun da hayranlık sebebini dürüstlükle açıklamadığı bir kadın hayran kitlesi kalmıştır.

Aslında bu hayranlığın sebebi çok basittir. Frida, Reşat Nuri Güntekin ile Halid Ziya Uşaklıgil’in baş başa verip de kuramayacakları kadar çok sıkıntı ile baş etmiş ve bütün bunlar süresince güçlü ve aşık başarılı bir kadın olarak yaşamını sürdürmüştür. (En azından biz böyle biliyoruz. Yoksa eminim o da kankisi isabel ile oturup salya sümük ağlamış, burnunu zapt edemeyip eline koluna silip savuşturmuş, arada bir lanet edip sonra pişmanlıkla işlerin düzelmesi için dualar etmiştir)
Aşkından geberdiği adamdan destansı bir şekilde vazgeçişi de günümüz tumblr kızları arasında ciddi bir popülariteye sahiptir.

Şimdi sonuca geçelim. Bahsettiğimiz güç timsali karakter, yaşadığı aşkla da kadınların hayranlıktan çok benzemeye çabalama, kendince, kendi ile karakter arasında buldukları benzerlikleri, paylaşmanın ve reklam yapmanın çok kolay olduğu bu günlerde, gözümüze gözümüze sokmalarından başka bir şey değildir. Bu beznerliğe vurgu yapmak kişiye içten içe haz vermektedir. Oysa Frida böyle bir kadın değildir. Sevgiliye mesaj vermek, ayar vermek gibi kaygıları yoktur. Göz korkutmak gibi bir teşebbüsü yoktur. Ayrıca vazgeçiyorum bak temeli de günümüzde yapılan reklama uymuyordur. Zira, Frida Diego’yu sevmekten değil zorlamaktan vazgeçmiştir.

Bu karakteri anlamak adına başka bir örnek vermek gerekirse bestesi Muzaffer İlkar ‘a, güftesi Fakih Özlem’e ait Nihavend makamındaki Türk Sanat Müziği şarkılarından olan “Şarkılar Seni Söyler” isimli eseri masaya yatırabiliriz. Çünkü aynı karakter şarkıyı her duyduğunda “Huysuz ve tatlı kadın”ın aslında kendisi olduğunu ima eden bir vurgu ile nakarata dahil olur ve bundan gurur duyarak şarkının diğer kısımlarını es geçer ve reklamı tamamlar.


Yukarıda bahsi geçen bir takım bir şeyler;
1.  
          Frida’dan Diego’ya aşk mektubu
2   Frida’dan Diego’ya; seni sevmekten ne zaman vazgeçtim



      Frida ve Diego Rivera


4.    Şarkılar sizi de söyler




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kültür Sanat Kokan Twitter Hesapları

Prag'da 4 gece nasıl olmalı!